ISSN    : 2587-0998
E-ISSN : 2587-1404
SOUTHERN CLINICS OF ISTANBUL EURASIA - South Clin Ist Euras: 20 (2)
Volume: 20  Issue: 2 - 2009
RESEARCH ARTICLE
1.A comparison of the effectiveness and complications of the laryngeal mask airway and the perilaryngeal airway-Cobra during operations of short duratıon
Kemal Tural, Hüsnü Süslü, Gülten Arslan, Yaman Özyurt
Pages 57 - 65
AMAÇ: Bu çalışmada, kısa süreli operasyonlar esnasında laringeal maske havayolu (LMH) ve Cobra perilaringeal havayolunun (CPH) etkinlik ve komplikasyonları karşılaştırıldı.
YÖNTEMLER: Genel anestezi altına girecek 80 ASA I-II hasta rasgele olarak LMH ve CPH uygulamasına göre ayrıldı. Her iki gerecin yerleştirme kolaylıkları, yerleştirme zamanı, uygulama sayısı, hemodinamik parametrelere etkileri, yeterli ve güvenli havayolu sağlaması, tepe havayolu basıncı, inspiratuvar ve ekspiratuvar tidal volüm, anestezi süresince ve sonrasında kaf basınçları ve komplikasyonları karşılaştırıldı.
BULGULAR: LMH yerleştirme zamanı 24,2±10,13 s, 1. denemede başarı oranı %85 idi. CPH’de yerleştirme zamanı 20,85±7,52 s, 1. denemede başarı oranı %92 idi. Ancak aradaki farklılıklar istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0,05). Anestezi sırasında çeşitli zamanlardaki havayolu tepe basıncı CPH grubunda LMA grubundan yüksek idi (p<0,05). CPH grubunda 7 hastada dilde morarma gözlendi, istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0,05).
SONUÇ: Biz her iki gerecin de pozitif basınçlı ventilasyon için kısa süreli cerrahi girişim ve seçilmiş olgularda efektiflik ve havayolu güvenilirliği açısından benzer ve CPH’nin havayolu yönetimi uygulamalarında klasik LMA’ya bir üstünlüğü olmamakla birlikte alternatif olabileceği kanaatindeyiz.
OBJECTIVE: We aimed to compare the effectiveness and complications of the laryngeal mask airway (LMA) and perilaryngeal airway (PLA)-Cobra during operations of short duration.
METHODS: Eighty American Society of Anesthesiologists (ASA) I-II patients, undergoing general anesthesia, were randomly allocated to receive either LMA or PLACobra. We compared both devices for facility of insertion, time of insertion, number of insertion attempts, effects on hemodynamic parameters, provision of adequate and safe airway, peak airway pressure, inspiratory and expiratory tidal volume, cuff pressures, and complications during anesthesia and postanesthesia.
RESULTS: LMA insertion time was 24.2±10.13 s, and successful rate on first attempt was 85%. The PLA-Cobra insertion time was 20.85±7.52 s, and successful rate on first attempt was 92%. However, these differences were not statistically significant (p>0.05). Peak airway pressures at different times during anesthesia in the Cobra group were higher than in the LMA group (p<0.05). Bruising of the tongue was seen in seven patients in the PLA-Cobra group, which was statistically significant (p<0.05).
CONCLUSION: Both of the devices provided an adequate airway for positive pressure ventilation in selected patients during short-time operations, and the use of PLA-Cobra is an alternative to the LMA.

2.The effect of L-alanyl L-glutamine-enriched diet on elective colonic anastomosis in rats
Erdem Öztürk, Nejdet Bildik, Ayhan Çevik, Mehmet Altıntaş, Hüseyin Ekinci, Gülay Dalkılıç, Nagehan Barışık, Mustafa Gülmen
Pages 66 - 73
AMAÇ: Glutamin, intestinal mukoza üzerinde trofik etkisi ve permeabiliteyi azaltıcı etkisiyle bağırsak metabolizması ve fonksiyonunun devamı için vazgeçilmezdir. Bu çalışmada, preoperatif dönemde alanin ve glutaminden zenginleştirilmiş diyet verilmesinin, kolon anastomozu üzerindeki etkilerini incelemeyi amaçladık.
YÖNTEMLER: Deneysel çalışmamızda preoperatif olarak 7 gün boyunca standart beslenmeye ek olarak 0,52 g/kg/gün glutamin (L-alanin L-glutamin solüsyonu %20 Dipeptiven-Fresenius Kabi BadHomburg, Almanya) eklendi. Deneklere kısmi olarak sağ kolon rezeksiyonu ve anastomoz uygulandı. Denekler 3. ve 7. günlere sakrifiye edildi. Çalışmamızda doku hidroksiprolin miktarını ve anastomoz patlama basıncını ölçerek anastomoz dayanıklılığını araştırdık.
BULGULAR: Çalışmamızda deney grubunda kontrol grubuna oranla 3. günde ve 7. günde anastomoz hattındaki hidroksiprolin düzeyinde anlamlı artış saptandı (p<0,001). Yine deney grubunda kontrol grubuna oranla anastomoz patlama basıncı değerleri anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0,001).
SONUÇ: Sonuç olarak enteral L-Alanin L-Glutamin desteği verilen deneklerde anastomoz dayanıklılığının arttığı biokimyasal, biyomekanik ve histopatolojik olarak saptanmıştır.
OBJECTIVE: Because of its trophic effect on intestinal mucosa and its effect to reduce permeability, glutamine is indispensable for preserving the functioning of intestinal metabolism. We aimed to evaluate the effect of preoperative oral L-alanyl L-glutamine on elective colonic anastomoses.
METHODS: The rats were randomized into two groups. Group I received standard rat chow for 7 days before the operation. Group II was fed with standard rat chow and L-alanyl L-glutamine solution. All rats underwent colonic resection and anastomosis. Bursting pressure and tissue hydroxyproline levels were studied on the postoperative 3rd and 7th days. All the specimens were histologically examined.
RESULTS: Both bursting pressures and hydroxyproline levels on the postoperative 3rd and 7th days were significantly higher in the L-alanyl L-glutamine group than in the control group (p<0.001).
CONCLUSION: Preoperative L-alanyl L-glutamine support increased the anastomotic strength.

3.The relationship between maternal and cord blood zinc levels and newborn anthropometric measurements
Mikail Genenş, İbrahim Şilfeler, Dilek Benk Şilfeler, Yekta Canbak, Hilal Kurnaz, Bayram Ali Dorum, Fügen Pekün
Pages 74 - 81
AMAÇ: Bu çalışmada, kordon kanı ve anne kanı çinko değerlerinin karşılaştırılması ve bu değerlerle yenidoğan antropometrik ölçümleri arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: Araştırma kapsamında 84 annenin ve bebeklerinin kordon kanındaki çinko değerleri, yenidoğanların antropometrik ölçümlerinden en sık kullanılan kilo, boy ve baş çevresi incelendi. Bebeklerin doğum kiloları baz alınarak üç grup oluşturuldu. Doğum kilosu 2200-2999 gr arasında olan bebekler Grup 1, 3000-3399 gr arasında olan bebekler Grup 2 ve 3400-5100 gr arasında olan bebekler Grup 3 olarak sınıflandırıldı. Bulunan değerlerin istatistiksel değerlendirilmeleri yapıldı.
BULGULAR: Her üç grup arasında cinsiyet, doğum şekli, parite, anne yaşı, anne kanı çinko değerleri ve kordon kanı çinko değerleri açısından fark yok iken; doğum kiloları, bebeklerin baş çevreleri, bebeklerin boyları arasında anlamlı fark bulundu. Anne kanı çinko değerleri ve baş çevreleri arasındaki ilişkiye bakıldığında Grup 2’de orta derecede bir ilişki saptanırken, Grup 1 ve Grup 3’de düşük derecede bir ilişki saptandı. Anne kanı çinko değeri ve doğum boyu arasındaki ilişkiye bakıldığında ise her üç grupta da düşük derecede bir ilişki saptandı. Anne kanı çinko değeri, kord kanı çinko değeri ile doğum sayısı arasında tüm gruplarda düşük bir ilişki saptandı. Anne kanı çinko değerleri ve kord kanı çinko değerleri karşılaştırıldığında ise annenin çinko değerleri kord kanı çinko değerlerinden anlamlı derecede düşük saptandı.
SONUÇ: Bu bulgular ile literatüre bakıldığında aynı yönde ya da tam tersi yönde sonuçların bulunduğu çalışmalara rastlamak mümkündür. Dolayısıyla bu konuda doyurucu cevaplar için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.
OBJECTIVE: This study aimed to compare zinc levels in cord and maternal blood and the relationship between these values and anthropometric measurements of the newborn.
METHODS: The zinc level of maternal and cord blood and birth weight/length and head circumference, as the most frequent anthropometric measurements of newborns, were assessed in 84 mothers and babies. Three groups were defined according to birth weight: Group 1: 2200-2999 g, Group 2: 3000-3399 g and Group 3: 3400-5100 g. Values were estimated statistically.
RESULTS: There was no significant difference in sex of the infants, type of delivery, and maternal and cord blood zinc levels between the three groups, whereas significant difference was obtained in head circumference and birth length. When the correlation between maternal blood zinc levels and head circumference was estimated, a mild correlation was determined in Group 2, whereas a slight correlation was determined in Groups 1 and 3. When maternal blood zinc level and birth length of babies was compared, a slight correlation was obtained in all three groups. A slight relation was also obtained between the zinc level in maternal and cord blood and the number of deliveries in all groups. When zinc levels of maternal and cord blood were compared, maternal levels were statistically lower than cord blood levels.
CONCLUSION: Many reports can be found in the related literature that indicate similar or conflicting results in comparison with our study. Therefore, further studies are needed to reach firm conclusions.

4.Comparison of levobupivacaine and levobupivacaine-fentanyl for urologic surgery in geriatric patients under spinal anesthesia
Nilgün Kars Şenyaşar, Hakan Erkal, Feriha Temizel, Yaman Özyurt
Pages 82 - 89
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, yaşlı hastalarda levobupivakain ve levobupivakaine fentanil eklenmesi ile gerçekleştirlen spinal anestezinin kalitesi ve klinik etkilerini kıyaslamaktır.
YÖNTEMLER: Bu prospektif randomize kontrollü çalışmada ürolojik operasyon planlanan fiziksel durumu ASA I, II ve III grubuna dahil 50 hasta iki gruba ayrıldı. Beyin omurilik sıvısının serbest olarak gelişi ile spinal iğne ucunun subaraknoid aralıkta olduğu doğrulandıktan sonra, hastalara 2 ml (10 mg) %0,5’lik levobupivakain + 0,2 ml serum fizyolojik (Grup L) veya 2 ml (10 mg) %0,5’lik levobupivakain + 0,2 ml (10 mcg) fentanil (Group LF) uygulandı. Blok başlangıç zamanı, maksimum duysal blok üst seviyesi, motor blok düzeyi, analjezi süresi, yan etkiler ve hasta memnuniyeti araştırıldı.
BULGULAR: Ortalama motor blok zamanı ve ortalama motor bloğun gerileme zamanı arasında fark bulunamadı. Grup L’de duyusal bloğun iki dermatom gerileme zamanı grup LF’den belirgin olarak hızlı bulundu. İlk analjezik gereksinim zamanı LF grubunda L grubundan daha yüksek bulundu.
SONUÇ: Geriatrik olgularda, levobupivakaine 10 mcg fentanil eklenmesi yeterli anestezi ve iyi bir postopertif analjezi sağlamaktadır.
OBJECTIVE: The objective of this study was to compare the quality of spinal anesthesia and the clinical effects of levobupivacaine and levobupivacaine plus fentanyl in geriatric patients.
METHODS: Fifty patients, divided in two groups, with physical status ASA (American Society of Anesthesiologists) I, II and III, scheduled for urologic surgery were included in this prospective, randomized, controlled trial study. After observing backflow of cerebral spinal fluid (CSF), confirming the subarachnoid position of the tip of the spinal needle, the patients received 2 ml (10 mg) 0.5% levobupivacaine + 0.2 ml serum physiologic (Group L) or 2 ml (10 mg) 0.5% levobupivacaine + 0.2 ml (10 mcg) fentanyl (Group LF). The onset time of block, maximum level of sensory block, motor block level, duration of analgesia, side effects, and patient satisfaction with the technique were evaluated.
RESULTS: There were no differences between median duration of the motor block and median time to complete regression of motor block. The sensory block to the two dermatomes resolved significantly faster in Group L than Group LF. The first analgesic requirement time in Group LF was greater than in Group L.
CONCLUSION: The addition of 10 mcg fentanyl to levobupivacaine provided adequate anesthesia for geriatric patients and good postoperative analgesia.

CASE REPORT
5.Systemic lupus erythematosus presenting with severe anemia and generalized lymphadenomegaly
Naciye Demirel Yıldırım, Demet Aydın, Meral Mert, Savaş Tuna, Ercan Bıçakcı, Meliha Nalçacı, Öner Doğan
Pages 90 - 94
Sistemik lupus eritematozus (SLE), nükleer antijenlere karşı doğrudan oto-antikor gelişimi ile kendini gösteren, otoimmün kökenli ve klinik olarak heterojen bir hastalıktır. SLE birçok sistem ve organ tutulumu ile kendini gösterebilir. En yaygın bulgular raş, artrit, halsizlik, nefrit ve nörolojik bulgulardır. Ancak anemi, trombositopeni, lokalize veya yaygın lenfadenomegali de SLE’li hastalarda görülebilen bulgulardır. Bu yazıda, derin anemi, yaygın lenfadenomegali ve kilo kaybı ile hematoloji polikliniğimize müracaat etmiş, yapılan incelemeler sonucunda SLE tanısı konmuş olan 17 yaşında bir kadın hasta bildirilmiştir.
Systemic lupus erythematosus (SLE) is a clinically heterogeneous disease, which is autoimmune in origin and is characterized by the presence of autoantibodies directed against nuclear antigens. SLE can affect every organ in the body and is a multi-system disease. The most common manifestations include rash, arthritis, fatigue, nephritis, and neurological problems. However, anemia, thrombocytopenia, and localized or generalized lymphadenopathy are uncommon symptoms in this disease. Here, we present a 17-year-old female patient who was diagnosed as SLE based on the results of the performed investigations who presented with profound anemia, generalized lymphadenopathy and weight loss.

6.The rupture of renal angiomyolipoma caused by minor trauma
Ahmet Bora Gül, Veli Sudutan, Bülent Altunoluk, Kemal Şekkeli
Pages 95 - 98
Anjiyomiyolipom matür yağ dokusu, düz kas hücre demetleri ve kalın duvarlı kan damarlarının değişen oranlarda karışımından oluşan, nadir görülen benign mezenkimal bir tümördür. Bu tümör genellikle hamartom olarak kabul edilmektedir. Anjiyomiyolipom en sık görülen renal hamartomdur. Genelde tesadüfen saptanan semptomsuz lezyondur, ancak sıklıkla tüberoz skleroz gibi sistemik hastalıklarda da görülür. Dört santimetreden daha büyük anjiyomiyolipomda kanama riski artmaktadır.
Angiomyolipoma (AML) is a rare benign mesenchymal tumor composed of varying proportions of the mixture of mature fat tissue, smooth muscle cell bundles, and thick-walled blood vessels. This tumor is generally considered as a hamartoma. AML is the most common renal hamartoma. This is an asymptomatic lesion usually detected incidentally but often seen in systemic diseases such as tuberosclerosis. The risk of bleeding increases in AMLs measuring greater than four centimeters.

7.Isolated tubal torsion as a cause of acute abdomen in the early adolescent period
Burcu Artunç, Dilek Benk Şilfeler, Mahmut Erdemoğlu
Pages 99 - 102
Akut karın çok çeşitli nedenleri olan, bazen benign, bazen de ölümcül potansiyeli olan ağrılı karın sendromlarının tanımını oluşturur. İzole tubal torsiyon, akut karın tablosuna neden olabilecek çok ender bir durumdur. Spesifik klinik özellikleri veya görüntüleme yöntemi olmadığından tanı genellikle cerrahi girişim sonrasında konulmaktadır. Bu yazıda, izole tubal torsiyon nedeni ile akut karın tablosunda başvuran 14 yaşında cinsel inaktif bir olgu sunuldu. Tubanın izole torsiyonu, 1/1,5 milyon sıklıkta çok ender görülen bir akut karın nedenidir. Tanısı genellikle cerrahi eksplorasyon sırasında konulmaktadır. Ameliyat öncesinde over kistleri ile karışabilmektedir. Zamanında yapılan girişim tubanın korunması açısından önemli olduğu için akut karın ile başvuran genç hastalarda bu ender durumun da göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Acute abdomen is a definition of painful abdominal syndromes that may occur due to various reasons, both benign and fatal. Isolated tubal torsion is a very rare condition causing acute abdomen. The diagnosis is usually based on surgical intervention as it has no specific clinical findings or imaging features. We report a 14-yearold case with acute abdomen due to isolated tubal torsion. Isolated tubal torsion is a rare condition, with an incidence of 1 in 1.5 million. The diagnosis is usually established after surgical intervention. Preoperatively, it can be easily misdiagnosed as an ovarian cyst. This rare condition should be considered in all cases with acute abdomen, as timing of surgical intervention is important with respect to future fertility.

8.Sphenoethmoidal cemento-ossifiying fibroma extending intracranially
Arif Şanlı, Sedat Aydın, Gökhan Altın, Mustafa Paksoy, Özlem Çelebi, Nimet Karadayı
Pages 103 - 107
Semento-ossifiye fibroma kemiğe benzeyen kalsifiye sementum dokusu ile fibröz dokuyu ya da her ikisini birden içeren selim fibro-ossöz bir lezyondur. Çoğunlukla mandibula ve maksillada görülür. Fakat nadiren etmoid ve sfenoid sinüsü de tutabilir. Sekiz yaşındaki kız çocuğu olan olgumuzda 3 aydır devam eden horlama, burun tıkanıklığı ve burun akıntısı şikayetleri mevcuttu. Fizik muayene de nazal kavitenin sol tarafını dolduran sert, büyük bir kitle izlendi. Manyetik rezonans görüntülemede sol etmoid ve sfenoid sinüste, düzgün sınırlı, yuvarlak, 55x40x50 mm boyutunda kitle saptandı. İntrakraniyal yayılımından dolayı tümör anterior transbazal ve transnazal endoskopik yaklaşım ile çıkarıldı. Histopatolojik tanısı semento-ossifiye fibrom olarak geldi.
Cemento-ossifying fibroma is a benign fibroosseous lesion that contains fibrous tissue and calcified tissue resembling bone, cementum or both. It is frequently seen in the mandibula and maxilla, but it may rarely affect the ethmoid and sphenoid sinus. In this report, an eight-year-old girl presented with complaints of snoring, nasal obstruction and discharge of three months duration. Her physical examination revealed a firm large mass filling the left side of the nasal cavity. Magnetic resonance imaging demonstrated a well-delineated, round mass, measuring 55x40x50 mm, in the left ethmoid and sphenoid sinus. The tumor was removed via anterior transbasal and transnasal endoscopic approach due to its intracranial extension. Based on histological findings, the diagnosis was made as cemento-ossifying fibroma.

REVIEW
9.The role of long chain polyunsaturated fatty acids in neonatal nutrition
Emrah Can, Serdar Cömert, Sinan Uslu, Ali Bülbül, Fatih Bolat, Asiye Nuhoğlu
Pages 108 - 112
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale